Gazneliler: İslam Dünyasının Asya'daki Güçlü Kalesi
Gazne'de 962-1187 (H.351-583) yılları arasında hüküm süren Türk-İslam devleti, Sâmânî Devleti’nin (819-1005) en parlak dönemlerinde çok sayıda Türk, gruplar hâlinde Mâverâünnehir yoluyla İslam dünyasına getiriliyordu. 912 yılından itibaren Sâmânî Devleti’nin vali ve komutan kadrolarında Türk isimleri de görülmeye başlandı. İşte bu Türk komutanlardan biri de Gazne Devleti’ni kuracak olan Alptegin’dir. Alptegin, 961 yılında vezir Ebû Ali Muhammed Belâmî ile birleşerek Sâmânî Şehzadesi Nasr'ı tahta çıkarmak istedi, fakat bu arzusunu gerçekleştiremedi. Bunun üzerine kendisine bağlı birliklerle Afganistan'daki Gazne'ye çekildi ve burada bulunan Levik Hanedanı’nı bölgeden uzaklaştırarak şehre hâkim oldu. Böylece Gazne Devleti'nin temellerini attı (962). Alptegin'in 963'te ölümü üzerine yerine geçen oğlu Ebû İshak İbrahim, dört yıla yakın süren saltanatında Sâmânîlerle dost geçinme yolunu tercih etti. Ölümünden sonra, 966’da yerine Bilge Tegin geçti. Bilge Tegin, Buhara’da Sâmânî komutanlarından Faik'in üzerine gönderdiği bir orduyu bozguna uğrattı. Bu mağlubiyetten sonra, Buhara’dan Gazne’ye bir daha ordu gönderilmedi.
Bilge Tegin, 975 yılında
Hindistan üzerine yaptığı seferde Gerdiz Kalesi'ni kuşatırken şehit düştü.
Gazne'de ilk sikke, onun zamanında kesildi. Yerine geçen Piri Tegin, devleti
yönetme konusunda yetersiz olduğundan, beş yıllık saltanatın ardından tahtı
Sebük Tegin'e bıraktı. Devletin asıl kurucusu olan Sebük Tegin, Isık Göl
civarında Barsgan'da doğmuş, 960 yılı civarında Müslüman olmuş, köle olarak
satıldığı Alptegin tarafından terbiye edilip, manevi evlat edinilmiş ve önemli
mevkilere getirilmişti. Hükümdar olunca, "Nâsırüddin Sebük Tegin Kara
Beçkem" adını aldı. İyi bir idareci ve komutan olan Sebük Tegin,
Toharistan ve Zabülistan'la Zemindaver eyaletini, Gor bölgesini ve
Belucistan'ın bazı yerlerini ülkesine kattı. 979 yılında, Hindistan'ın
kuzeybatısında yer alan yerli hükümdarların en güçlülerinden biri olan Caypal'ı
yenerek, Hindistan'daki hâkimiyetin ilk adımını atmış oldu. Kabil Nehri boyunca
Peşâver'e kadar ilerleyerek bu bölgelerde İslamiyetin yayılmasını sağladı. Sebük
Tegin'in 997'de ölümünden sonra yerine oğlu İsmail geçti. Ancak kısa bir süre
sonra tahtı ağabeyi Mahmûd'a bırakmak zorunda kaldı.
Mart 997'de tahta çıkan Sultan
Mahmûd, Gazneli Devleti'nin gerçek kurucusu, Hindistan'a İslam dinini yayan ve
burada yüzyıllarca sürecek olan Türk hâkimiyetinin temellerini atan, tarihin
büyük cihangirlerinden ve hükümdarlarından biridir. Sâmânoğullarının yıkılışına
rastlayan bir dönemde tahta çıkan Sultan Mahmûd, ilk olarak Horasan'da
hâkimiyetini tesis etti. Zaman zaman Karahanlılarla rakip duruma düşmekle
birlikte, güneydeki (Hindistan) ve batıdaki (İran) fetihleri için uygun bir
zemin ve elverişli şartlar buldu. Şiîlere karşı halifeyi şiddetle savundu ve
Sünni mezheplerin koruyucusu oldu.
Sultan Mahmûd, İran, Irak ve
Harezm'i ülkesine kattıktan sonra Hindistan üzerine on yedi sefer düzenledi.
1000 yılında Peşâver şehrini aldı. Ertesi yıl, Hindistan ordusunu yenip
Hindistan'ın en zengin eyaletlerinden biri olan Pencab'ı ele geçirerek,
Hindistan'ın kuzeyine tamamen hâkim oldu. Çok büyük ganimetlerle Gazne'ye dönüp
"Gâzi” unvanını aldı. Beşinci seferinde Ganj Vadisi'ni ele geçirdi.
Sekizinci seferinde ise 150.000 kişilik Hindu ordusunu imha etti. En meşhur seferi olan on birinci seferinde ise Gucerat'a girdi ve büyük ganimetlerle geri döndü. Sultan Mahmûd, 1030 yılında öldüğü zaman Gazneli Devleti, batıda Azerbaycan sınırlarından, doğuda Hindistan'ın Yukarı Ganj Vadisi'ne, Orta Asya'da Harezm'den Hint Okyanusu sahillerine kadar uzanan çok geniş bir sahaya yayılmıştı.
Sultan Mahmûd'dan sonra yerine
oğlu Muhammed geçti, ancak bu sırada Isfahan ve Rey valisi olan kardeşi Mes'ûd
tarafından tahttan indirildi. Ekim 1030'da tahta çıkan Sultan Mes'ûd, iyi bir
asker olmasına rağmen, babasının komşularla iyi geçinme siyasetini devam
ettiremedi. Özellikle Selçuklularla olan anlaşmazlıklar, uzun ve kanlı
savaşların çıkmasına sebep oldu. Selçuklular, Horasan'ın bir kısmını ele
geçirirken, Dandanakan Meydan Muharebesinde (1040) Sultan Mes'ûd büyük bir
yenilgiye uğradı. İran, Harezm ve Mâverâünnehr'e Selçukluların hâkim olması,
Gaznelileri Afganistan ve Hindistan topraklarında sınırlı bir yaşamaya mahkûm
etti.
Bu mağlubiyetten sonra Gazne'ye
dönerek ailesini ve hazinelerini toplayan Sultan Mes'ûd, Lahor'a gitmek üzere
yola çıktı. Ancak yolda muhalifleri tarafından yakalanıp hapsedildi ve Girî
Hapishanesi'nde yeğeni tarafından 1041'de öldürüldü. Yerine daha önce tahttan
indirilip kör edilen kardeşi Muhammed çıkarıldı. Babasının öldürüldüğünü duyan
Mevdûd, Belh'ten Gazne'ye yürüyerek Muhammed'i tahttan indirip hükümdar oldu.
Mevdûd'un saltanatı (1041-1049) dış mücadelelerle geçti. Zamanında, Selçuklular
önce Toharistan'ı, ardından Zemindaver'i ele geçirdiler. Diğer taraftan Delhi
Racası da bazı kaleleri ele geçirmeyi başardı. Bunun yanı sıra, Gazneli
hâkimiyetinden kurtulmak isteyen Gurlular da harekete geçti.
Mevdûd'un 1049'da ölümü ile Gazneli Devleti karışıklık içine girdi. Tahta İkinci Mes'ûd çıktı, ancak oğlu karşı çıktı. İkinci Mes'ûd'un tahttan indirilmesi üzerine Bahâüddevle Ali tahta çıktı. Fakat onun saltanatı da çok kısa sürdü.
İki yıl geçmeden, Mahmûd'un oğlu
Abdürreşîd tahta çıktı. Ancak tahtta gözü olan komutanlardan Tuğrul Bey, onu
öldürüp tahtı ele geçirdi. 1040'tan beri artan Selçuklu baskısı, Tuğrul Bey
döneminde durduruldu. Ülkede eski asayiş yeniden sağlandı. 1059'da ölümüyle
yerine geçen kardeşi İbrâhim, ilk iş olarak Selçuklularla barış yaptı. Oğlu
Mes'ûd'u, Selçuklu Sultanı Melikşah'ın kızıyla evlendirip dostluk tesis etti.
Kuzey ve batıda bazı toprakların kaybedilmesine karşılık, Hindistan'da bazı
kaleler ele geçirildi ve devletin sınırları Ganj Nehrine kadar uzandı.
Sultan İbrâhim'in 1099'da ölümünden sonra yerine geçen oğlu Üçüncü Mes'ûd, babasının Hindistan fetihleri ve Selçuklularla dostluk politikasını iyi yürüttü. Ancak 1115'te ölümüyle devlet yeniden asayişsizliğe düştü. Kardeşler arasında taht rekabeti başladı. Tahta çıkan Şîrzâd, kardeşi Arslan tarafından öldürtüldü. Arslan, diğer kardeşi Behram Şah üzerine yürüyünce Behram Şah, Selçuklu Sultanı Sancar'a sığındı. Bu durum, yarım asırdır devam eden Selçuklu dostluğunu bozdu. Sultan Sancar, Gazne üzerine iki sefer düzenleyerek Arslan'ı yakalayıp öldürttü. Böylece Behram Şah 1117'de Gazne tahtını ele geçirdi. Ancak bu tarihten itibaren Gazneliler, Büyük Selçuklu Devletine bağlı bir duruma geldiler. Bu dönemin en önemli olayı, Gurluların harekete geçmesidir. 1128'de Gur Melikü'l-Mülk'ü Kutbeddin'in Behram Şah tarafından öldürülmesi, Gurluların ayaklanmasına neden oldu. Melik'in kardeşi Suri'nin Gazne'ye girmesiyle büyüyen isyan kısa sürdü. Fakat bir müddet sonra Alâeddin Hüseyin, önce Gazne'yi, ardından Bust'u tahrip edip Gaznelilerin kuzeydeki hâkimiyetine son verdi. Oğuzların 1152'de Gazne üzerine yürümeleri üzerine Behram Şah, burayı terk ederek Lahor'a çekildi.
Behram Şah'ın 1160'ta ölümünden
sonra yerine oğlu Hüsrev Melik geçti. Bu sırada Gazne'de ikamet eden Gurlu emir
Muizzeddîn, 1173'ten itibaren Hindistan seferlerine başladı. Gur akınları
karşısında yerli Khokharlarla anlaşmaya çalışan Hüsrev Melik, onların
ihanetiyle karşılaşınca Muizzeddîn'le anlaşma çareleri aradı. Ancak bir sonuç
elde edemedi ve 1187'de esir düştü. Böylece Gazneli Devleti, Gurlu
İmparatorluğu'na ilhak edilerek tarih sahnesinden çekildi. Son Gazneli Sultanı
Hüsrev Melik ile oğlu Behram Şah, önce Gazne'ye, oradan Firuzkuh'a ve nihayet
Belervan Kalesi'ne götürülerek hapsedildiler ve birkaç yıl sonra 1191'de
öldürüldüler.
Büyük Türk Hakanlığı, yani
Karahanlılardan sonraki Müslüman Türk Devleti Gazneli Devleti'dir. Sünni-Hanefi
mezhebinde olan Gazneliler, sarayda Türkçe, edebiyatta Farsça, fakat resmî
yazışmada Arapçayı resmî dil olarak kullanmışlardır.
Devlet Teşkilatı
Gazneli Devleti'nde emir veya
sultan, devletin tam hâkimidir. Devlet dairelerine "divan"
denilmektedir. Bu divanların en önemlileri, Divân-ı Vezâret, Divân-ı Arz,
Divân-ı Risâlet veya İnşâ ve Divân-ı İşraf'tır. Divân-ı Vezâret, maliye ve
genel yönetim işlerine bakardı. Başkanı vezirdi. Divân-ı Arz, bugünkü Savunma
Bakanlığının karşılığı olup başındakine Arız veya Sahib-i Divân-ı Arz
denilirdi. Askerin ihtiyaçlarını ve ordunun savaşa hazır durumda olmasını
sağlamak, askerin sayısını bilmek ve gerektiği zaman sultana bildirmek,
sultanın gezilerinde ihtiyaçlarını gidermek gibi görevleri vardı. Bu devlette
ordu dört kısımdan oluşurdu. Bunlardan süvariler, ilk kısmı oluşturur ve
ordunun en kalabalık bölümünü teşkil ederdi. Çoğunun iki atı vardı. İkinci
bölümü yayalar oluşturur ve sayıları az olup, başlıca görevleri şehirleri
korumaktı. Ordunun üçüncü kısmı sultanın özel birliğiydi. Buradaki askerler,
Türkistan'daki oymak savaşlarında hâkimiyet altına alınan yerlerdeki Türk
çocuklarıydı. Ordunun son bölümünü filler oluştururdu. Bunlar doğrudan doğruya
sultan tarafından denetlenirdi. Filcilerin çoğu Hindliydi. Bunların muharebelerdeki
görevi, düşman saflarını bozmak ve yarmak, düşman atlarını kendilerine ve
kokularına alışmamışsa onları ürkütüp bozgun çıkarmak, okçulara yüksek atış
yeri sağlamaktı. Divân-ı Risâlet veya İnşâ, devletin genel haberleşme
dairesiydi.
![]() |
II. Mesut minaresi XI. yüzyıl |
Kültür
Gazneliler devri, siyasi kudretin
yanı sıra kültürel açıdan da parlak geçmiştir. Bir fıkıh âlimi olan Sultan
Mahmûd ve oğlu Mes'ûd, İslam terbiyesi ve kültürü ile yetişmişlerdi. Her iki
sultan, saraylarında dönemin en büyük âlimlerini toplamaya çalışmışlardır.
Şairlere hürmet ve sevgi göstermişlerdir; her yıl yaklaşık dört yüz bin dinâr
harcamışlardır. Bu şairler arasında Türk asıllı Ferrûhî ve Menuçehrî Damğânî,
Escedî Gaza'ir-i Râzî ve ünlü Şehnâme yazarı Firdevsî sayılabilir. Bunların
başında Melik-uş-Şu’arâ Unsûrî bulunmaktaydı. Sultan İbrâhim ve halefleri
döneminde Gazne sarayında bulunan şair ve edipler, İran edebiyatının
gelişmesinde önemli rol oynamışlardır. Bu dönemdeki şairler arasında;
Ebü'l-Ferec Rûmî, Senaî, Osman Muhtarı ve Seyyid Hasan Gaznevi yer almaktadır.
Tarih yazıcılığı da Gazneliler
döneminde parlak geçmiştir. Sebük Tegin ve Mahmûd devrini yazan Ebû Nasr Utbî,
Zeyn-ül-Ahbar isimli eserini Sultan Abdürreşîd'e sunan Gerdizi, ve Mes'ûd
devrini nakleden Ebü'l-Fazl Beyheki, Gazneliler devrinin meşhur
tarihçilerindendir.
Sultan Mahmûd, 1017 yılında Harezm'i ele geçirince, dönemin en büyük fen âlimi Birûnî'yi Gazne'ye getirdi. Birûnî, sultanın birçok seferine katılarak Hindistan hakkında Tahkîk-i mâ li-l-Hind isimli eserini yazdı. Bu eser, Hindûların inanç ve adetlerini tarafsız olarak araştıran ilk İslâmi eserdir. Eserde, Hind dini ve Hindistan coğrafyası hakkında geniş bilgi bulunmaktadır.
Mimari
Gazne sultanları, edebiyat
alanında olduğu kadar mimari faaliyetleriyle de dikkat çekmişlerdir. Sultan
Mahmûd ve Mes'ûd, büyük inşaat projelerine imza atmışlardır. Ancak bu
eserlerden günümüze çok azı ulaşabilmiştir. Sultan Mahmûd, halkın yararlanması
için çarşılar, köprüler ve suyolları kemerleri yaptırmıştır. Bunlardan
Gazne'nin kuzeyindeki Bend-i Mahmûd günümüze kadar varlığını sürdürmüş ve
kullanılmaktadır. Sultan Mahmûd ayrıca Gazne'de birçok cami ve mescid inşa
ettirmiştir. Gazne Camiinin yanına geniş bir medrese yaptırmış, burası hem
medrese hem de kütüphane olarak hizmet vermiştir. Medrese birçok odadan oluşmuş
ve Gazne âlimlerinin okuması ve okutması için tavandan tabana kadar kitaplarla
dolu olmuştur. Sultan, medresede ders veren hoca ve okuyan talebeler için
medresenin vakfından düzenli maaş tahsis ederek onların geçimini sağlamıştır.
Dokuz yüzyıl geçmesine rağmen
cilası ve parlaklığı bozulmayan Gazne Camiinin iki minaresi hâlâ ayaktadır.
Minarelerin dış kısmı cilalı sarı tuğladan yapılmış olup, yükseklikleri 45
metre, aralarındaki uzaklık ise 360 metredir. Üzerlerinde kûfi yazılar
bulunmaktadır. Gazneliler, kuzey Hindistan fetihlerini tamamladıktan sonra,
İslam dinine Pencab'da güçlü bir dayanak noktası kazandırmışlardır. Bu sayede
sonraki Hindistan fetihlerine sağlam bir zemin hazırlayarak Türk ve İslam
tarihinde önemli bir rol oynamışlardır.